14 Mayıs 2011 Cumartesi

Lütfen yardım edin

 Resimde görülen direğin  ne olduğunu öğrendiğimizden beri bütün sinirlerimiz harp durumda. İki ay önce yeni bir ev alıp taşındığımızı söylemiştim. Dün değil ondan önceki akşam yolu kazmaya ve yolun ortasındaki bölümde çukur kazmaya başladılar. Yolun karşısında ki sitede de trafo var. Bizde herhalde elektrikle ilgili bir sıkıntı var onu yapacaklar sanıyoruz. Neyse akşam gittiler. Sabah bir kalktık. Karşımızda bu yani BAZ İSTASYONU. Gece ikide gelip dikmişler. Evime tam 12m uzaklıkta. Balkonumun karşısında. Dün akşam bağlamaya geldiler. Bizim gibi birkaç duyarlı insan olay çıkarınca polis geldi. Adamların bağlama ruhsatı bile yokken gelip kurup bağlayacaklar. Neyse dün gece bağlanmadı fakat biliyoruz ki eninde sonunda bağlanacak. Düşünebiliyor musunuz, yolun ortasında işlek bir caddede ve evimin tam karşısında. Ben şuanda kafayı yemek üzereyim. Ne yapılması gerek nasıl bir prosedür gerek hiçbirşey bilmiyoruz. Ne olur bu konularda bilgisi olan varsa yorumlarınızı bekliyorum. 
       Baz istasyonlarının zararlarını araştırdım. Bir çok insan cep telefonu kadar zarar verdiğini söylese de insanın gözünün önünde böyle iğrenç bir görüntünün olması gerçekten korkunç bir şey. Tek düşündüğüm Defne. Onu böyle bir ortamda asla büyütemem. Sabah parka gidiyoruz. Çocuğu sanki tembihlemişler gibi direğin karşısında durdu. Uzun uzun baktı sonra " Anne bu kocaman şey ne "diye ürkek bir sesle sordu. Ne yapmalı ne etmeli bilemiyorum.Ben evde çocuğumla telefonu bile sürekli ayrı ortamlarda bulundurmaya çalışırken  şu işe bak.
  Ya benim anlamadığım şey bu baz istasyonları niye şehrin göbeğine yapılıyor. Sonuçta buralarda telefonun çekmemesi yada bunun gibi sorunlar zaten yok. En azından burada yok niye ya niye anlamıyorum.
 Aslında bugün bloğuma Defne ile ilgili birşeyler ekleyecektim. Bu hafta Defne ile ilgili bir şeyler ekleyecektim. Defne hastalığı atlattı. Bu hafta gayet iyiydi. Maaaaşallah diyorum. İliği sadece sağlık yönünden değil tabiki. Bu hafta öfke nöbetlerini nerdeyse hiç geçirmedi. Uzun zamandan beri ilk defa kendi başına ve oyuncaklarıyla oynadı. Beraber oynayalım demeden.
Dün canının börek istediğini söyledi. Canının birşey istemesi ayda yılda bir olur. Ama evde yufka olmadığı için bende hadi beraber poğoça yapalım dedim. Tabi yine çok eğlendik. Doğrusu bundan sonra Defne ile etkinlik yapmayı hiç düşünmeyeceğim. Biz yemek yaparken çok eğleniyoruz. Minik kuş benimle birlikte poğoçaları yaptı resimde görülen o minik minik yamuk yumuk şeyler Defne'nin poğoçları.  Sonra yumurtlarını sürdü. Sürerken poğoçaların şekli daha bir kaydı. Fırına koyunca da geçti başına pişene kadar bekledi. Tabi sonra ondan çok ben afiyetle  yedim.

  Benim hamarat kızım sadece yemekte yardım etmiyor tabiki ev silerken de eline viledayı alıp kendi odasını siliyor. tabi ben de arksından birdaha siliyorum. 
Bu Su içindeki yumurta ise bizim cam kenarına konan kuşların yumurtası malesef yavru çıkmadı. Defne'de sulu boya yaparken suyun içine attı daha sonra da başka başka şeyler atarak hangisi batar hangisi yüzer diye kendi kendine bir nevi deney yapmış oldu. 
     Bu ara en çok oynadığımız oyuncağımız ise bu ahşap bloklar. Çok yönlü bir oyuncak her yaşa uygun. Daha çok babamız oynuyorda :))  Kızçede babasından fırsat kalınca kuleler, tırtıllar, oyuncaklarına koltuklar, yatklar, hastaneler, parklar... yapıyor. Oyuncağın en kötü yanı halının üzerinde basacak yer kalmaması. 
  Bu balonlar ise Defne'ni yeni resim defterleri. Bütün balonları şişirtip resim yapıyor. Biri elinde patlayacak diye ödüm kopuyor. 
    Dedim ya iyiyiz işte bana eskisi kadar seni istemiyorum ya da sevmiyorum demiyor. Aksine dün poğça yaparken  bonuma sarıldı ve "seni okaday çok seviyoyum" dedi. 
    Böyle işte bir yandan kendi küçük yuvamızda küçük şeylerle mutlu olmaya çalışırken , birileri geliyor ve bu kişileri hiç tanımıyorsunuz bunlar bu küçük mutluluklarımızı elinizden almaya çalışıyor. Nasıl bir adalet nasıl bir dünya burası.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Defne işte

Tam 6 gün sonra ateşimiz normale döndü. Hala tam olarak iyleşemedik. burnumuz tıkalı, öksürüyoruz, halsiziz ama biliyoruz ki bir süre sonra bunlar da geçecek.
     Bu kitap yığınını Defne yapmış. Ben mutfakta yaklaşık bir haftadır hiç silemediğim ocakla cebelleşirken benim kızçem bütün kitapları tek tek okumuş. Tam ben geldiğimde ise en son aldığımız kitabı almış okumak üzereydi. Bu o kadar güzel bir şey ki bir çocuğun isteyerek okuduğunu görmek.
      Defne bu ara  harflere ve sayılara takmış durumda. Eline boya kalemlerini alıyor. Yak anne f yaptım, T yaptım, A yaptım... Sayıları zaten öğrenmiş. Oyuncak bilgisayarında sayılara basınca sesli söylüyor. Oradan kaptı sanırım. Öğretmek için hiç bir çabam olmuyor. Hatta bu kadar erken öğrenmesi beni korkutuyor. Daha ikibuçuk yaşında bile değil. Okula başladığında çok sorun yaşayacağız. İlgisini mutlaka başka yerlere çekmeliyim. Ama ne olduğunu bulamıyorum. Başka çocuklarla hiç oynayamıyor. Onları sürekli yönetmek istiyor. İşte sen şunu yap ben bunu yapayım gibi. Kendinden yaşça büyük olanlarla pek sıkıntı olmuyor. Fakat yaşıtları pek anlamdığı için anlaşamıyor. Parrkta bile çocuklarla oynamak yerine onları seyrediyor. Yaptıklarını anlamlandırmaya mı çalışıyor yoksa onları izleyerek mi mutlu oluyor anlamıyorum. Kendi başına oynuyor ya da kendisi gibi sakin bir çocuk bulunca ona yanaşıyor. Evde zaten yeni doğmuş bebek gibi kucağımdan inmiyor. Sürekli şunu oynayalım, bunu yapalım. Herşeyi sen yap sen yap. Hadi ben yaptım sıra sende dediğimde başlıyor ben yapmıycam sen yap diye ağlamaya.
Bu iki yaş sendromumu yoksa Defne sendromumu anlamdım gitti. Bu aralar çok yoruldum. Herşey üst üste geliyor. Şöyle atsam kendimi deniz kenarına , alsam elime bir kitap uaznsam çimenlere çok mu şey istiyorum acaba?

3 Mayıs 2011 Salı

Bida geliyse kovucam ben o ateşi

Malesef tam 48 saattir düşüremediğimiz bir ateşimiz var. İlaçların etkisiyele en az 38'e düşürdüğümüz ve o anda sevindiğimiz bir yarım saat sonra tekrar fırlayan bir ateş. İlk defa derecede 40'ı gördüğümüz ve ilk defa bu kadar uzun süren bir ateş. 
Kızçem arada biraz hafifleyince "anne iyleştim bida geliyse kovcam onu ben" diyor ama vücudu malesef kovmak yerine onu bir güzel misafir ediyor. Galiba öyle iyi ağırlıyor ki, biz kovuyoruz ama o gitmemekte kararlı. Bakalım bu yüzsüz misafirimiz ne zaman gidecek. İnşallah çabuk sıkılır da bizi terk eder.

1 Mayıs 2011 Pazar

Hamsiyi koydum tava tavaya...

  Defne'nin en sevdiğim tarafı benimle birlikte yapamasada bir çok işe el atması. Öğrenmeye çalışması. Biz kızçemle bütün kış balık yaparken bareber yaptık. Ama nedense hiç resim çekmek aklıma gelmemişti. Bu da  en son yaptığımız  balık etkinliklerimizden birisi. 
  Balıkları yıkıyoruz ardından yağlayıp tuzladıktan sonra ben tabağa koyuyorum. Defne balıkları unun içine atıyor. Oradan da fırın tepsisine diziyoruz. Tabi bu işi yaparken bağıra bağıra;

Hamsiyi koydum tava tavaya
Sıçradı gitti hava havaya
Hamsinin gözleri yeşil yeşil 
Geceleri uyur mışıl mışıl
Heyamala heyamola 
heyamola hey hey ...

Diye şarkımızı söylüyoruz.Tabi ardından da afiyetle yiyoruz. Önceden balık yapmakatan nefret ediyordum. Üstüne çok sıkılıyordum. Ama Defne'yele çok eğlenceli oluyor.