30 Haziran 2011 Perşembe

Kısa süreliğine hoşçakalın

           Sonunda beklenen an geldi ve ben iki ay sürecek olan tatilime başladım. Göreve başladığımdan beri hiç bir yıl bu kadar uzun sürmemişti. Bu sene bir çok şey değişti hayatımda. Yeni okul, yeni öğrenciler, yeni arkadaşlar ve yeni bir ev. Geriye dönüp baktığımda aslında bu saydıklarım yaklaşık beş ay içerisinde gerçekleşmiş.  Bakalım seneye neler bekliyor bizi. Minik minik yeni öğrenciler. Şimdiden heycanlanıyorum. 
          Yarın gece tatile çıkıyoruz. Önce memlekete dede ve anneanne yanına, oaradayken küçük bir Antalya ziyareti, sonrası ise belli değil artık babamız bir izne çıksında.
           Defne bakalım bu yaz ne yapacak. Piknik diye deli oluyor. Orada hergün bahçede yemek yenildiği için ona her gün piknik olacak. Geçen sene kayısıların domateslerin olgunlaşıp büyümesini öğrenmişti. Çağlaların büyüyünce kayısı olduğunu, ağaçtan topladığı vişneleri hiç unutmuyor. Yaşayarak öğrenme bu işte.Bakalım bu sene doğayla ilgili neler öğrenecek. 
        Yaklaşık bir senedir bisiklet istiyor. Geçen sene küçük diye almadık. Bu sene de dedesi tutturdu ben alacağım diye. O yüzden almadık. Aslında iyi de oldu. İstediği herşeyin anında olmayacağını ve sabretmesini öğrendi. Şimdi çok heycanlı. Dedeye gidiyoruz deyince aklına tek gelen bisiklet. Hala rengini seçemedi. sokakta ne renk görse bana bundan alsın dedem  deyip duruyor.Sanırım bu yaz ben bol bol Defne peşinde koşturacağa benziyorum.
     Şimdiki çocuklar ne kadar şanslı. Benim hiç bisikletim olmadı. O yüzden bisiklete binmesini de bilmem. Belli bir yaştan sonra öğrenilebilir mi onu da bilmem. Acaba bende Defne'nin bisikletiyle mi başlasam. O uyurken kullanırım :)) 
     Neyse bloğum sana iyi tatiller. Bizi okuyan bütün arkadaşlara da iyi tatiller. Tatilden bol bol resimlerle geleceğim. 

25 Haziran 2011 Cumartesi

Müzikten,yumurta hırsızlığına

        Aslında uzun zaman önce çekilmiş resimler ama eklemeyi unutmuşum. Birinci resim de salonda oturuyoruz. Defnoş kalktı sehpaları ortaya çıkardı. Sonra elleriyle sehpalara vurup ayağını altında oynatmaya başladı. Kızım ne yapıyorsun sorusuna cevabı ise "bateri çalıyorum" oldu. Çok şaşırdık diyebilirim. Ya büyüyünce bateri çalmaya kalkarsa. Düşünemiyorum bile evin ortasında :)))
        Diğer resimlerde kapak ve o metal olan tabakla müzik yaptığını söyledi. İlk başta bir iki parçayla başladı.Sonra ben temizlik yaparken yanına bir süre uğramadım.Bütün bulaşık tezgahının altını boşaltmış onlarla müzik yapıyormuş, yemek yapıyormuş, onu rahatsız etmemeliymişim, gidip işimi yapmalıymışım. Tabi sonrasında olan yine bana oldu işim bitti derken birde onları yıkadım.

        Bu da yumurta hırsızı Defne. Geçen hafta sonu Dedesinin yanına gittik. Onlar tavuk besliyorlar. Defne için farketmez hayvan olsunda ister sümüklü böcek olsun,ister tavuk her türlüsünü seviyor. Sevmek bir yana hiç birinden korkmuyor. Bana hiç çekmemiş diyebilirim. Yolda giderken kertenkele arıyoruz. En sevdiği hayvanlardan. Bu ara koca koca tırtıllar var onları eline alıyor ve bana gösteriyor. Tavuklara yem yediriyor. Köpek ve kedileri hiç saymıyorum zaten. Benden ona kedi ya da köpek almamı istiyor. Nerede yatacak, apartmanda beslenmez deyince; "benim yanımda yatar" diyor. Bu kız biraz büyüse benden gizli eve sokak hayvanlarını toplarmı acaba?
       Yavrum yumurta hırzılığı yaparken  horoz bacağını gagaladı. Ağladı biraz sonra "oh ben senin yumurtanı çaldım sonrada  yedim" diye horozdan intik amalmaya çalıştı.
      Ben o kümese giripte oradan yumurta alamam. Bütün tavukların ve horuzun gitmesi lazım ancak o zaman.Köpeklerden korkarım zaten. Eskiden kertenkele önümden geçse yolumu değiştirirdim. Sürüngen hayvanlardan iğrenirim. Bir balık bir de kuş besleyebilrim. Ama bunları Defne'ye yansıtmamaya çalışıyorum. Çünkü inasnalr korkularının bir çoğunu büyüklerinden öğreniyor. Bakalım bu farklılığın sonu nereye varacak.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Eski kitapları atmadan önce bir bakın


   Ne çok şey birikmiş. Nedense o kadar zor geliyor ki artık bloğa birşeyler eklemek. Bir çok etkinliği fotoğraflamıyorum artık. Ama fotoğrafladıklarımı da koymaya üşeniyorum nedense. Galiba blog anladı üşendiğimi kolajladığım fotoğrafları bir türlü yükleyemiyorum. Umarım yazı işi bitene kadar düzelir.Sonunda düzeldi.
        Bu etkinliğe benzer bir etkinlik başka bir blogta görmüştüm ama hangi blog olduğunu şuan hatırlamıyor. Biz bu etkinliği birkaç hafta önce yapmıştık. Evde atık kitaplar kol gezince, okulda saçma sapan şu seminerler olunca insan sıkıntıdan kesip kesip duruyor. Bende kullanılmayan kitaplardaki, dergilerdeki resimleri kestim. Karışık olarak Defne'nin önüne koydum. İlk olarak bu çocuklu olan ismini Ayşe koyduğu hikaye ortaya çıktı. Önce resimleri yapıştırdı. Sonra ben o resimle ilgili hikaye uydurmasını istedim. Hikayeleri de resimlerin altındaki boş yere yazdım.
 İkinci olarak resimleri seçmekte zorlanınca doğayla ilgili olan resimleri bir araya topladım. Ortaya çok güzel bir resim çıktı. Üçüncü resimde kardan adamları yapıştırdı fakat sıkıldığı için hikaye uydurmak istemedi.
Hala bir sürü resim var. Defne yapıştırmayı çok seviyor. Bakalım onlardan nasıl hikayeler ortaya atacak.

17 Haziran 2011 Cuma

Atmayın Atmayın!



      Doğrusu artık kendimi Derya Baykal gibi görmeye başladım. Hani diyor ya kadın atmayın atmayın diye bende atmadığım bir gün bir yede lazım olur dediğim şu duvara yapıştırılan resimlerden yaptım bu harfleri. Çok kolay oldu diyebilirm. Kesimi çok kolay oldu. Üzerine küçük resimleri keserken de hiç zorlanmadım.
     Aslında uzun zamandır bende keçeye merak saldım fakat internet üzerinden keçe alamıyorum. Bir sürü çeşit var kalitesi nasıl anlayamıyorum. Kafamda bir sürü proje geliştirdim. Bir çoğunu kağıda çiziyorum ama ortada malzeme yok.  Artık tatil de oldu herhalde ilk fırsatta alıp başlayacağım. Bu harflerde keçe öncesi hazırlık gibi birşey oldu aslında. Defnoşun kapısına yapıştırdık çok hoş durdu. Aslında siyah bulut üzerine yapacaktım. Ama biliyorum ki keçe yapınca bunlara elveda derim o yüzden çok özen göstermedim ve fazla uğraşmak istemedim. Ama elinizde bu duvar resimlerinden varsa ve atmıyorsanız değerlendirebilirsiniz.

8 Haziran 2011 Çarşamba

biy yokmuş biy yokmuş

       Tatlı kızım benim hala "r" leri söyleyemese de sürekli konuşuyor. Ben dinleyemesem de koyuyuyor oyuncaklarını sanki onlar canlıymışçasına anlatıyorda anlatıyor onlara herşeyi. Hepsini ayrı seviyor. Arada alıyor kucağına sanki bir annenin yavrusuna sarıldığı gibi sarılıp "canım benim seni çok seviyoyum" deyip koyuyor yerine. Artık bana da yapıyor. Bazen durduk yere gelip anneciğim seni çok ama çok seviyoyum diyor. Büyüyor bu minik kız büyüyor. 
      Bu aralar takmış vaziyette sürekli  bu Panda Pandi kitabını okuyoruz. Tabi Defne de oyuncaklarına okuyor. Kamera çekimi yapmadığım zamanlar daha düzgün anlatıyor. Normalde kameraya gizli çekiyorum ama bu sefer ikna ettim. Başlayalım bakalım biy yokmuş biy yokmuş...

3 Haziran 2011 Cuma

Defnoş büyürken

            Bu aralar o kadar yoğunum ki ne bloğa ne de kendime ayıracak zamanım kalmıyor. Malum okullar kapanıyor. Bu durumda en yoğun olanlar dan biri olarak koşuşturup duruyorum. Sadece keşke fiziksel yorgunluk olsa keşke bir de üstüne manevi yorgunluk ekleniyor.
  Defne ile yaptığımız hiç bir etkinliği ve yazamıyorum. Yazmayı bırak çoğu zaman fotoğraflayamıyorum bile. Kızçem nerdeyse ikibuçuk yaşında olacak. Sanırım iki yaşa sendromunu biraz biraz aşıyoruz. En azından eskisi kadar hırçın değil. Ağlama nöbetlerimiz biraz daha azaldı. Ama hala paylaşmayı hiç bilmeyen bir çocuk. Bırakın birileriyle oyuncaklarını paylaşmak benim bile oynamama izin vermiyor. Birisi oyuncaklarını alsa kıyameti koparıyor. Ben çoocuğun elinden alıp vermiyorum Defne bu sırada ağlıyor ve sonunda susuyor fakat ilk fırsatta çocuğun elinden alıyor. Bu sorunu nasıl çözeceğimi bilmiyorum.Biraz daha zamanı var diye düşünüyorum  ya da kreşe gidince kendiliğinden düzelmesini bekliyorum.
Bu arada Defne'yi Eylül'de kreşe başlatacağım ama daha bir yer bulamadım. Aslında sürekli kreş istemiyorum. Bakıcımızdan kopmasını istemiyorum. Sonuçta onlarda çok emek verdiler. Bir iki gün kreş bir iki gün bakıcı şeklinde düşünüyorum. Yaşı küçük ve bu yüzden ileride okuldan soğumasından korkuyorum. Bakalım zaman ne gösterecek.
    Bu arlar çigi filmlere takmış durumdayız. En sevdiğimiz film Tigger ve Pooh ile ilgili filmler. Ben Defne'ye Pooh'u Bobo olarak tanıtmıştım. Hatta onun yastığını örmüştüm, halısı da Bobo'lu. O yüzden bir sempatisi vardı ama bu aralar tam bir bağımlısı diyebilirim. Evin içinde ben hafiyeyim diye geziyor. Güzel çizgi filmler aslında ,çocukları eğlendirirken eğitiyor. Genelede davranış eğitimi veriyor. Ben bile oturup izliyorum.
Bide Elmo serisi var.Ama Defne bunu izlerken biraz sıkılıyor.En çok sevimli hayvanlara takmış durumda.
Bir diğer seneğimiz de Maisy. Bunu da severek izliyor. Bu da eğitici bir çigi film ama sade ve daha anlaşılır. O yüzden hoşuna gidiyor.
Tv den de izliyor en çok minisucle, şirinler, üçüzler ve benimle oynar mısın ,diye bir çocuk programı. Bu programda grup şurup şarkı söyleyince kızçem eteğini giyip düğünüm oluyor diye dans ediyormuş. Aslında tv den çizgi film izletmeyi sevmiyorum. Bir kere hiç sonu gelmiyor. Çocuk nerde duracağını bilemiyor. İkincisi çizgi filmler beş dakika reklamlar on  beş dakika.
    Aaa birde bu ara son bestemiz var mutlaka yazmalıyım.  Herkes bilir şu dün minik bir kedi yanıma geldi ne acı ne acı miyavlıyordu.... diye devam eden şarkıyı. Kızçem bu şarkıyı herşeye uyarlıyor. Kedi yerine topu, tokası, babası, halı, terlik herşeyi getiriyor. Ama en güzel versiyorunu buydu. Eşimde bende çok güldük.Yolda arabadayken yapıldı bu beste.
     Dün küçük bir ışık yanıma geldi,
     Ne acı ne acı ışıklıyordu
    Gittim evden oyuncağını getirdim
   Oyuncağı aldı ve söndü gitti.

Yine yazdım oradan buradan işte. Birikmiş birşeyler hepsini kaydetmek istiyorum ama olmuyor işte. Neyse en son Defne'nin bu espirisini yazarak kapatıyorum.
  -Söyle bakalım kaç yaşındasın sen?
- Hımmm ben gözyaşındayım :))