27 Şubat 2011 Pazar

Bilye böyle oynanır

      Benim kızçem bilyelerle oynamayı çok seviyor. İşin garibi herkes gibi oynamayı deği ayaklarıyla oynamayı. Önce çoraplar çıkar sonra bütün bilyeler tek tek parmak arasına sıkıştırılır. Hemde büyük bir sabırla, bilyeler düşer benim kızçe yine onları parmak arasına sıkıştırmaya çalışır.
Bu oyundan sıkılınca bilyeleri paletimizin deliklerine yerleştirir. Ondan sıkılır mutfaktan havlu kağıdı getirip, onun rulosundan atar. Ondan sıkılır bilyeleri renklerine göre gruplar. Ondan sıkılır bilyeleri dizer ve üzerinden bir tenesini atar tabi bütün bileyler koltuk altlarına gider ve ben :((((  Yani bilye deyip geçmez benim kızçe. Kendince oynar işte.
    Bu da kendince oyunlardan diğeri. Bu bezlere lütfen temizlik bezi demeyelim.       Bunlar benim kızçemin oyuncakları için deniz oluyor, yeri geliyor onların battaniyesi oluyor, yeri geliyor onların evi oluyor. Bu oyuncaklar denize giderler buraya, oradan çıkıp evlerine gider, batteniyelerini örter ve uyurlar.  Ya dünya kadar oyuncak var sen git temizlik bezleriyle oyna. Kızçe işte.
  Ya bide bu ara en büyük takıntısı kaşları. Valla doğru okudunuz kaşları. Ben esmer kara kaşlı olunca kızçe de tam tersi sapsarı ve ve daha yeni yeni kaşları belirginleşmeye başlayınca. Bana bakıp bakıp "anne menim kaşım yok mu diye soruyor." Eliyle tutturuyorum, aynada gösteriyorum ama bir süre sonra yine soruyor. Bu kız şimdiden kaşı gözü takarsa ergenlik döneminde neleri takar. Yandım ben yandım...

18 Şubat 2011 Cuma

Biraz da Defneden

           Defnem canım kızımdan bu ara  hiç söz etmiyorum galiba. Kızçem büyüyor. Şuanda da yine tuvalete gideceğim diye üzerini çıkarıyor. Çıkarması bir şey değil onu giydirmek sorun. Giymiyeceğim diye kaçıyor.
      Çenesinin maşallahı var diyebilirim. Otomatiğe bağlamış gibi habire birşeyler konuşuyor. Artık masal kitaplarındaki  kahramanların isimlerini oyncaklarına koyuyor.
     Nerden aldın sorularımız hala devam ediyor.
      Bu aralar en favori oyunumuz oyuncaklarını konuşturmak. Yaklaşık bir aydır sürekli karşılıklı oyuncaklarını konuşturuyoruz. En çok hasteneye ve parka gidiyorlar. Bir iki gündür de denize gitmeye başladılar.
   Yırt yapıştır etkinliklerimiz artık yapbozlara kaymaya başladı. Dört beş parçaya ayrılmış resimleri birleştirip yapıştıyor.
Artık paylaşmayı öğrendi. Arkadaşlarına oyuncaklarına veriyor. Ama karşılığında da ondan oyuncak alıyor.
  Babasıyla benim sarılmam çok hoşuna gidiyor. Bizi yan yana görünce babasına hadi "karıcım" de anneme sarıl diye tutturuyor.Sonra da ben anneminde aşkıyım babamında aşkıyım diyor.Normalde yan yana bile oturmamıza izin vermiyordu.
  Yemek olayımız sanki daha düzene girdi gibi. En azından sevdiği şeyleri doğru düzgün yiyor. Ya da herşeyin saçını uzatacağı yalanı işe yarıyor. Her yemekten sonra "aaa saçların galiba biraz daha uzamış" sözü hoşuna gidiyor.
   Bu aralar okul merakı sardı. Sürekli öğrencilerinden bahsediyor. Onlara ödev veriyor. Çok önemli kitapları var( kavramlarla ilgili ) bunları ondan izinsiz elleymezmişim. Bizden çanta istiyor.
Arada ben büyüdüm kendi başıma uyuyacağım diyor. Aradan beş dakika geçmeden anne gel diye bağırıyor. Hoş bir iki kere uyudu bende ümitlendim ama gerisi gelmedi.
  Şarkı söylemeyi çok seviyor. İlk bestesini de yaptı.
  " ben bir minik kaplanım
     zı zıp zıp zıpalarım
     derlerde yüzerim
      lal la la la
    ben bir ördeğim
   vak vak  yaparım
   derlerde yüzerim
  lal la la la"
  İşte böyle Defne ve biz yaşamaya devam ediyoruz. Ama biraz yoğunlu biraz da benim tembelliğimden dolayı bloğumu ihmal ettim.

BEN

             Evet sonunda hafta sonu geldi. Haytımın en uzun haftası diyebileceğim bir haftaydı.Meğer ne zormuş yeni bir ortama alışmak. Yoksa ben mi yaşlandım anlamadım. Eskiden olsa neresi olursa olsun hemen herkesle kaynaşırdım. Şimdi bir haftadır girdiğim ortamda bir iki kişi haricinde kimsenin adını bile öğrenemedim. Aslında öğrenememek değilde belki de öğrenmek istemedim. Aslında buna adımlarımı daha sağlam bamakta diyebilirim.
             Ben oldum olası çok fazla insanla dosta olmamışımdır. Arkadaşım çok olurdu. Ama dost dediğim insanlar bir elin parmaklarını geçmez. Bu konuda çok seçici davranıyorum. Aslında ben biraz geçimsiz biriyimdir. Her şeyi beğenmem. Herkesin sevdiği şeyler bana batar. Sürekli mantık çerçevesinde hareket ederim. Bu yüzden çok eleştirir zor beğenirim. Doğal olarak bu arkadaşlık ilişkilerime de yansıyor. Dostlarım dediğim kişiler beni bu geçimsiz halimle kabul ederler. Yani ben sevdi mi tam sevenlerden sevmedi mi de bunu karşısındakine çok belli edenlerdenim. Hiç bir zaman yapmacık olamayan. Doğru bildiği konularda ne pahasına olursa olsun çenesini tutamayan göründüğü gibi görünen   birisi işte.
          İşte buna birde artık yaşın verdiği sağlam adım atmak gerektiği mantığı yerleşince herşey biraz daha zorlaşıyor. Bu yüzden bir hafta insana bir yıl gibi gelebiliyor.

10 Şubat 2011 Perşembe

Arkadaşlar

         Zaman ne kadar da çabuk geçiyor. Bir zamanlar üniversite sıralarında yan yana oturup Soner hoca'yı çekiştirirken şimdi kucağımızdaki  ve karnızdaki çocukların muhabbetini yapıyoruz.Tabi herkes eğitimci olunca ses tonunu düşünün.Dışardan dinleyenler kavga falan var sanır. Bilemezler ki kısacık zamana neler sığdırmaya çalışıyoruz.
    Resimde görülenlerden en yaşlısı benim. Kucağımda Defne, yanımdaki canım arkadaşım herzaman yanımda olan ve her derdime koşan minik arkadaşım. Şimdi onun okulun atandım. Artık yine hep beraberiz.O da şimdi hamile kızıma bir kız kardeş geliyor. Onu yanında Porselen espirisiyle tanınan arkadaşım çok konuşan ve çok eğlenceli bir kız onun yanında asla sıkılmazsınız. Diğeri tombik arkadaşım bakmayın tombik gözüktüğüne dokuz aylık hamile.Defneye bir erkek kardeş daha.Ha geldi ha gelecek bekliyoruz.Hiç ununtamam onunla tavada pişirdiğimiz kurabiyeyi. En başta ise üniversite yıllarında çok çatlak olan ama anne olduktan sonra çok iyi bir anne olan arkadaşım. Kucağındaki Bulut Defneden dört gün küçük.
  Aslında çok sık görüşemiyoruz. Ama görüşünce zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Hey gidi günler hey!

9 Şubat 2011 Çarşamba

Günün sözü

         Bizim aile için çok güzel bir hafta hele Defne'nin değmeyin keyfine anne tatilde baba izinde sabah kalkıyor ikiside evde. Bir çocuk başka ne ister ki. Bu sabahta kalktı bir yanına baba bir yanına ben yattım. Bir kolunu bana diğerini babaya sardı yüzünde kocaman bir gülümseme ve...
  -BABAMI DA SEVİYOM ANNEMİDE SEVİYOM (küçük bir duraksama veeeee) KENDİMİ DE SEVİYOM.
Bu mudur ? Budur.

4 Şubat 2011 Cuma

Kardan adam etkinliği

Bu kardan adamlar Meraklı Minik dergisini alanlara tanıdık gelmiştir. Geçne ay ki sayısının eklerindendi. Fakat verilen bu kardan adamları oyun olarak giydiriyordunuz. Defne'nin oyun olarak küçük olduğunu düşündüğümden, ben bu kardan adamın bütün parçalarını kestim ve hazırladım. Zaten benim akıllı kızım ben daha keserken kestiğim parçaları üzerine yerleştirdi.  Ben bütün hepsini keseceğimizi sonra yapıştırabileceğini söyledim. Sonra bütün parçaları masasının üzerine dizdim. Eline de yapıştırıcıyı verdim İstediği gibi kardan adamları giydirebileceğini söyledim ve sadece izledim. Dört kardan adamı da yaptı. Sonuncuda biraz sıkıldı ama tamamladı.Mutlu oldum diye diye bitirdi.
  İki yaş çocuğu olanlar için gerçekten yapıştırma etkinlikleri eğlenceli oluyor. Sonuçta parçayı yerine yerleştirme, bir bakıma yapboz gibi düşünülebilir. Tek sorun kesemiyorlar ve keserken zor sabrediyorlar. Bundan sonra Defne uyurken hazırlamak lazım parçaları.
   Kardan adamlarımızdan birini doktorumuza hediye ettik. Kızçem ertesi günü kaydan adamaımı istiyom diye tutturdu. Hediyenin geri alınamyacağını anlattım, iki tanelik daha malzeme var artık kalkınca onları da yapacakmış. Bizim eve gerçekten kardan adam yağmış gibi oldu.

Anneden bebek

     Defne sesli oyuncaklardan hiç hoşlanmayan hatta korkan bir çocuk. Ona hiç bir şekilde sesli oyuncak alamıyoruz. İlk olarak birinci yaş gününde aldığımız emekleyen ve ses çıkaran bebeği de biryerlerde saklamak zorundayız. Varlığını bile hissetse o odaya girmiyor. Bu yüzden güzelim oyuncak bebekler dururken annesinin diktiği uyduruk bebeklerle oynuyor. Oyuncakçıya gidiyoruz sessiz olan bebekleri gösteriyorum hadi alalım diyorum yine almıyor. Allahtan şu bez bebekleri yapmışlarda onlarla oynuyor.
      Bu da aslında dans eden sesli bir bebekti. Hediye gelmişti. Tabi kızçem pillerini çıkartıp birkaç denemeden sonra eline aldı. Fakat bir süre sonra yine oynamadı. Bende kafasını ve ellerini çıkardım. Uzun süre o şekilde kaldı. Diğer bebekler de iyice eskiyince ben hadi becerebilirsem dikeyim bari dedim. Evde doğru düzgün kumaşta yoktu. Eşimin eski bir gömleğini ve evde bulunan kot parçalarını değerlendirdim. Ortaya bu çıktı. Üzerine yelek gibi birşeyler uydurmak lazım. Çok güzel olmadı ama Defne çok sevdi. Bütün gece beraber yattı şimdide beraber yatıyor. Her uyandığında bebeğim neyde diye ağladı. Sonuçta bebek amacına ulaşmış oldu. Bende boşuna uğraşmamış oldum.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Hastayız

   Sonunda şu salgın hastalık bizi de gelip buldu. Kızçem sabaha kadar ateşler içinde yandı. Ne oldu nasıl oldu anlamadım. Dün sabahtan hiç birşeyimiz yoktu. Öğlen uykusuna yattı ve uyanır uyanmaz kustu. Sonra zaten kafasını omzumdan kaldıramadı. Gecede ateşlendi. Dün öğlenden beri ağzına sütten başka hiçbieşey sokmadı. Dr. götürdük üç gün ateşi düşmezsse antibiyotiğe başlayın dedi. Aslında görünürde bişey yok biraz boğazı kızarık o kadar. Ne burun akması ne tıkanması var. Öksürükte yok sadece ateş ve halsizlik söz konusu. Anlamadım nasıl birşey bu.
Cimcimemin ortada hiç susmadan konuşmasına ,oynamasına öyle alışmışım ki böyle görünce içim acıyor. İnşallah çabuk iyleşir. Tatildeyim ve onunla birşeyler yapmak için bir sürü planım vardı.

1 Şubat 2011 Salı

Mutluluk

      Sabah yanağıma konan kocaman bir öpücük ve dışarda kar yağdığını söyleyen aşık olduğum adamın sesi. Kalktım minik kuş hala uyuyordu. Perdeyi açtım ve mutlu olmak için çok şeye gerek olmadığını bir kez daha gördüm. Kızçeme süpriz kahvaltı hazırlayayyım dedim ama evde ekmek yoktu. Sonra poğaça yapmaya karar verdim ama maya da yoktu. Neyse ki imdadımıza komşumuz yetişti.Hemen koştum hiç çekinemden çaldığım,aynı zamanda Defneoşumun bakıcısı olan komşuma maya istedim.Tekrar eve koştum. Tabi bu sırada kızçem uyandı. Bizim süpriz suya düştü ama iyi ki de düştü. 
          Kızçemle mutfak perdesini açtık camın önünde başaldık poğoça yapmaya. Bir yandan karı seyrediyor diğer yandan poğoçamızı yapıyorduk. Kızçem sütü koydu, şekeri koydu, tuzu koydu, yağı koydu ve kaşık kaşık unu koydu. O  koydukça şekillendi hamur avuçlarımda. Hamur olunca başladık yuvarlaklar kareler üçgenler yapmaya, içine zeytinler peynirler koymaya. Eee... artık pişme vakti geldi. Serdik sofra bezimizi Tv'nin karşısına, açtık çizgi filmlerimizi ,gel keyfim gel. Hadi dedim kızçem sever bu sabah sürsün poğoçasına çokokremini de.Kızçe mutlu ,anne mutlu.
Bu mudur ? Budur kardeşim.