15 Eylül 2011 Perşembe

Sakin olmalıyım

           Yok ben anlamıyorum kızımı. Bir gün iyi bir gün kötü. Tamam Defne artık eskisi gibi değil değişti daha uyumlu bir çocuk oldu,  demeye kalmıyor ardından yine birşeyler çıkarıyor. Bu aralar hırçınlıklar hat safhada ne dersem tersini söylüyor, ne istesem tersini yapıyor, bağırmalar, sebepsiz ağlamalar, hatta bana vurmaya çalışmalar.Beni iyice çileden çıkardıktan sonra gelip bir de özür dilemesi york mu, işte asıl o zaman delleniyorum. Asıl kızdığım da bile bile beni kızdırmaya çalışması oluyor.Nerdeyse üç yaşına geldi ama hala bir bebek kadar ilgi istiyor. Hiç kendi başına oynamıyor. Kreşte yorulur, evde biraz dinleriz falan diyorduk, nerdeee...Kreşten çıktığımız gibi parka gidiyoruz. Daha yolda gelirken benimle evde ne oynayacağız onun pazarlığını yapıyor. Bütün çocuklar mı böyle, yoksa biz mi. Hayır neden benim kızım hiç yorulmuyor. Okulda çocuklara iki satır yazı yazdırıyorum, yorulduk demeye başlıyorlar.
      Yok yok Defne benim sabrımı deniyor. Kızım sayesinde Mevlana oldum. Öyle çok sabrediyorum ki...
       Neyse konuyu değiştireyim, artık sık sık yazamayacağım.  Kreşe başlayalı bir ay oldu. Son iki haftadır düzenli gidiyoruz. İlk bir haftadan sonra alıştı ama bugün nedenini bilmiyorum ama yine ağlayarak bıraktım. Gitme anne diye ağlayışı yüreğimi eritti okula gidene kadar kulaklarımda çınladı sesi. Kreşi arayıpta iyi olduğunu öğrenene kadar içim içimi yedi. Almaya gittiğimde de aynıydı. Anlayamadığım bir sorun var ama bakalım sonunda ne çıkacak. Öğretmenine deli gibi bağlandı. Onsuz hiç bir yere gitmiyormuş. Evde de sürekli ondan söz ediyor. Her gün ona evden veya sokaktan birşeyler bulup götürüyor. Bu beni hem sevindiriyor hem korkutuyor. Benden başka birilerine bağlanması hoşuma gidiyor ama diyelim öğretmen başka okula gitti. İşte o zaman terkedilmişkil duygusu yaşayabilir. Bu daha büyük sorun olur gibi geliyor. Bakalım zaman ne gösterecek.
        Bende okula başaldım. Mini mini birler. O kadar tatlılar ki... Bu sene çok yoğunum bir yanda Defnem bir yandan çocuklar.  Şimdidien yemek yemeyi bile unuttğum zamanlar oluyor. Şu çocuklar bir an önce okumayı öğrense ne güzel olacak :))

11 Eylül 2011 Pazar

Biz gittik çok beğendik.

Gerçekten gidilip görülmesi gereken yerlerden birtanesi. Ben Defne Nil'in bloğunda gördüm ve eşimin başının etini yedim hadi bizi götür diye. Eşim ilk başta isteksiz yaklaştı. Gidip ne yapıcaz orada, sadece çiçekler vardır , sıkılırız diye. 

Neyse zar zor iknanın ardından ben hazırlanmaya başladım. Daha önceden okuduğuma göre orada içecek su bile alacak yer yokmuş. Aklınıza gelir mi İstanbulda böyel bir yer. Eşim tabi zaten hemen geliriz, eminim sıkılırız derken ben yine bizraz yiyecek, biraz içecek aldım yanıma.  Önceden yol haritasına bakarak yola çıktık. Tabi bu kadar yakınımızda ve bu kadar kolay bulabileceğimiz tahmin etmemiştik. Neyse Defne normalde 15 dk dan fazla yürümediği için mızırdanır diye bebek arabasını aldık. Tabi biraz ilerleyince Defneyi tutumak ne mümkün. Tam iki saat hiç oturmadı. Oradan oraya koşturdu. Bu iki saatin sonunda hadi acıktım piknik yapalım diye tutturdu.  Bu arada en çok yemeği de eşim yedi. Bana ne gerek var diye söylenirken. Sonunda gerçekten bir doğa cenneti olan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesine gitmiş olduk.Fotoğraflardakinden daha güzel diyebilirim. Hem eğleniyor, hem keşfediyor, hem dinleniyor, hem de huzur buluyorsunuz.İlk fırsatta yine gitmeyi düşünüyoruz belki oralarda karşılaşırız.
En çok labirentte oyalandık. Evde de saklanbaç oynamayı çok sevince, orada daha çok hoşuna gitti.
Neden okullara ya da kreşlere böyle denge ve dikkat geliştirici oyuncaklar koymazlar ki...
Benim bile halatın üstüne çıkıp yürüyesim geldi.
Nereye koşturacağını şaşırıp, oradan oraya koşturdu.
Her zaman ki gibi hayvan dostlarıyla başbaşa...
Terleyince elimizi yüzümüzü yıkadığımız orjinal çeşmelerden biri.
Taş meraklısı kızım orada da taş buldum diye koşuşturdu ki. İçinde izmaritleri görünce bak anne kötü bişey yapmışlar diye  sigara içenlere söylendi.
Ördekler ve kazlar çimenlerde dolaşırken , benim kızım onlara sarılmak için koşturunca, bütün hepsi kendini zor suya attı.
Yorulmuş bir halde çimenlere yayıldık.
Nilüferlere bayıldık.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Defne ve Beren

İki minik prenses...
Bu resimler aslında bayramda çekilmişti ama ben ancak fırsat bulabildim. Beren Defnenin kuzeni. Aralarında dört ay var. Bu zamana kadar birlikte pek anlaştıkları söylenemez. Aslında Defneden kaynaklanıyordu. Her zaman dediğim gibi zor çocuk ve her konuda zor olmayı başarıyor. Arkadaşlık konusunda bile diğer çocuklar gibi değildi. En azından şimdiye kadar. Galiba kreşin etkilerini görmeye başladık. Berenlede son birkaç buluşmamızda gayet iyi anlaştılar. İkisi birbirinden hiç ayrılmadılar. Beraber kaldığımız gecenin sabahında Defne uyanır uyanmaz ilk sorusu "anne beren nerede yattı". Tabi Bereninde ilk sorusu " Defne nerede" . Eve geldik sürekli Beren den bahsediyoruz. Kızım Bereni seviyormusun diye sorduğumuzda gelen yanıt. 
" Anne insan kardeşini sevmez mi?
Eve geldik yatıyoruz kalkıyoruz
Bu resmi gerçekten seviyorum.