30 Nisan 2012 Pazartesi

Bu da bizim içli köftemiz

    Bu aralar annem bizde. Eve annem gelince bizim evde yöresel yemekler pişer.Bunların başında da içli köfte gelir. Çok seviyorum ama tek başıma yapmak çok zoruma gidiyor. Annem gelince çok çok yapıp buzluğa atıyorum.
    
 Bu içli köftenin bulguru hazırlandıktan sonraki ilk hali. Benim makinem var. Bulgurunu orada hazırlıyorum. Bu şeklide o makineden çıkararak yapıyoruz.
     Biz bulguruna patetes ya da irmik koymayız. Çiğ köftelik yağsız ve damarsız et koyarız.Bir adet kuru soğan, salça ve birazcık un da ekleriz. O yüzden çok lezzetli oluyor ve bir yiyen bir daha vazgeçemiyor. 


   
   

İlk halini parmağınıza alıyorsunuz, bir elinizle de altından tutup ve bir ucunu kapatıyorsunuz. Sonra içine kıymalı harcı koyup diğer ucunu da kapatıyorsunuz. İçli  köfteler oluşuyor.



     En son olarak bol ve kızgın yağda kızartıyorsunuz. Tabi benim gibi arada bazılarını fazla kızartmıyorsunuz. Yoksa çok kıtır olur.
     Tabi isteğe göre kaynamış suya atarak kaynatabilirisiniz de. Ama kızartmanın tadını bulamazsınız. 
  Tavsiye ederim yemeyen varsa mutlaka yesin. Ama lokantalarda değil. Çok kötü  yapıyorlar. Gerçekten bilen birinin elinden yemelisiniz. Afiyet olsun...

16 Nisan 2012 Pazartesi

Mıknatıs deneyimiz

      Defne için yaptığımız başka bir ödev daha. Okuldan evde bir deney yapmamızı ve bu deneyi okulda çocuğun anlatıp yapmasını istemişlerdi. Benim de aklıma mıknatıs deneyi geldi. 
      Malzemeler evde bulunan kağıt, tahta, demir, kumaş, plastik malzemeler ve mıknatıs.
       Bütün malzemeleri bir havuzda topluyoruz. Daha sonra bütün malzemeleri mıknatısa yaklaştırıp ne hissettiğini, mıknatısa yapışıp yapışmadığını, mıknatısın çekip çekmediğini soruyoruz. Mıknatısın çektiği ve çekmediği malzemeleri ayırıyoruz. Ne tür malzemeleri çektiği üzerine konuşuyoruz.

14 Nisan 2012 Cumartesi

Bir avuç toprak

             Bahar geldi, çiçeklerin havalanma mevsimi de geldi. Eşim bu işi çok seviyor. Ben de seviyorum ama sonrasında o çamurlu balkonu temizlemek çok zor geliyor doğrusu. Bu yıl Defne ve babası çiçekleri havalandırdı. Toprakla nasıl oynadı bilseniz. Bu iş bittiğinde ise anne çok eğlendim çok demesi oldu.
             Çocuk ne yapsın ancak çiçekler sayesinde toprak görüyor.Şimdiki çocuklar bu yönden ne kadar şansızlar. Bizler akşama kadar çamurun içindeydik. Bizim oyun hamurlarımız gerçek çamurdu. İçinde kimyasal madde korkusu olmadan, aman kokusu zararlı mı demeden, markası ne diye düşünmeden hiç ama hiç korkmadan içindeki solucanlara rağmen ; neler yapardık neler çamurlardan. Her yerimizden çamur akardı. Eve koşunca annem ne kızardı ama:)) Doğru banyoya...
  Ama ne güzeldi korkusuzca ve doyasıya çocukluğumuzu yaşamak...Keşke çocuğumuza da yaşatabilsek...



5 Nisan 2012 Perşembe

Buralardayız ama...

   Ölüyoruz, anne kız yine hastayız. Küçük kuşum hem öksürük, hem grip, hem ateş. Üstüne birde bitmeyen kabızlık sorunu. Artık poposu kanayınca Dr. aldık soluğu. Bir sürü ilaç. Bağırsak düzensizliği varmış. Uzun soluklu bir tedavi.Ben ise grip. burun çekme yarışına girdik kızçemle. Elimizde tuvalet kağıdı ruloları geziyoruz.
    Ama hayat devam ediyor. Yaşasın bahar. Bütün kış söz verdiğim ve ertelediğim  fasulye dikme olayı. Büyüteç meraklısı kızım. İşte bizden kıssadan hisse.
 Hafta sonu üniversite arkadaşlarıyla küçük bir buluşma. Oradan sahilde yürüyüş. en çok Defne sevindi. Çimenlerde koşuşturup durdu.
Yaşasın özgürlük, yaşasın çocuk olmak...